GÜMÜŞHANE SEVDALISI İŞ ADAMI SALİH KORKUT İLE HAFTANIN RÖPORTAJI
GÜMÜŞHANE SEVDALISI İŞ ADAMI SALİH KORKUT İLE HAFTANIN RÖPORTAJI
Röportaj: Hasan Pir, Cihan Çapli, İlkim Aytaç, Zilan Saltık
Röportaj Tarihi: 01.08.2022 – Gümüşhane Olay Gazetesi Ofisi,
OLAY GAZETESİ: Bize kendinizi tanıtır mısınız, Salih Korkut Kimdir?
SALİH KORKUT: Gümüşhane Yeşildere Köyü’nde 1939 yılında doğdum. Eşim Gülseren Korkut da 1939 doğumlu. İki kız, iki erkek çocuğum var. Çocuklarım evli, çoluk çocuk sahibi oldular.
Çocukluğum Gümüşhane’nin Yeşildere Köyü’nde geçti. O zamanlarda yedi yaşında okula başlanırdı. 1946 yılında İlkokula başladım. 1951 yılında ilkokulu bitirdim. 1952 yılında Sanat Okulu’nu okudum. O dönemlerde Sanat Okulu vardı. Sanat Okulu’nun Ağaç İşleri Bölümü 3. Sınıfa kadar devam ettim. Babamın, esnaf olması nedeniyle işlerine yardım etmek için Gümüşhane’nin merkezinde çalışmaya başladım. Dükkanımız Atatürk caddesinde idi. O zamanlar gıda maddesi satardık. 1959 yılına kadar babamla beraber çalıştım. 1959 yılının yedinci ayın yirmi üçünde Askere gittim. Askerliğimi, Balıkesir’de bitirdim. 1961 yılında yedinci ayın yirmi üçünde askerden tesis oldum. 1961 yılının on ikinci ayında teyzemin kızı Gülseren Korkut ile evlendim. 61 yıllık evliyiz.
OLAY GAZETESİ: Salih Abi, 61 yılık evliliğin sırı nedir?
SALİH KORKUT: Sırrı saygı ve sevgidir. Herkes birbirini sevecek, sen onun hakkına saygı göstereceksin, o da senin hakkına razı olacak. Evliliğin huzur içinde geçmesi için, ufak tefek olayları görmezden gelip duymayacak, görmeyeceksin, hayatınızı bu anlayışla devam ettireceksiniz. Beraber çalışacaksınız, Eşim Gülseren Hanımla bostanda, tarlada, bahçede, bağlarımızda çalıştık. İneğimiz oldu, keçimiz oldu. Her işimizi ortak yürüttük.
OLAY GAZETESİ: Esnaflığınız nasıl başladı?
SALİH KORKUT: 1965 yılında babam bana işini devretti. Esnaflığa başladım. Küçük bir dükkandı. Yatağım da dükkanın arka tarafında idi, orda yatardım. Sabah erken kalkardım, odun mangalında çayımı demlerdim. Yemeğimi pişirirdim. O dönemlerde bütün esnaf arkadaşlarımızın yaşantısı da böyle idi. Huzurlu bir esnaflığımız oldu. O yıllarda Gümüşhane’nin ekonomisi iyi idi. Çünkü köyden kente göç olmamıştı. Köylüler salı pazarına gelirdiler. Köylülerin Gümüşhane ticaretinde büyük katkıları vardı. O zamanlarda teknoloji aletleri yoktu ama daha huzurlu, sağlıklı bir hayat vardı. Küçük bir sermayemiz vardı. Zeytinin en iyisini, kavrulmuş fındığın en iyisini yapardık. Şimdiki gibi fabrikalardan hazır gelmezdi. En iyi kavrulmuş fındığı nasıl yapardık; 60 santim genişliğinde 110 santim uzunluğunda saçtan yaptığımız bir tavamız vardı. İç fındığı 100 kilo çuvallarda hazır alırdık. Yedi kilosunu tavaya koyardık, fırına verirdik. Her on beş dakika da bir karıştırırdık. Her tarafı güzelce kavrulsun diye. Daha sonra yarım saat bekletip soğutup kabuğunu verdirip elekten geçirip fındığı çıkarırdık. Onun taze kokusu caddeye yayılırdı. Nefis bir koku sarardı caddeyi. 55 yıl esnaflık yaptım ve 2020 yılında esnaflık mesleğini bıraktım
OLAY GAZETESİ: Esnaflık yıllarınızda yaşadığınız özel bir anınız var mı?
SALİH KORKUT: İyi anılarımdan bir tanesini anlatayım. Gümüşhane’nin yukarı köylerinden birinden Ali isminde bir vatandaş bir gün dükkânımıza gelerek o günkü şartlarda beş bin liralık malzeme satın aldı. Çek, senet yoktu o dönemde. Deftere yazardık. Ali alacaklarını aldı ve gitti. Daha sonra öğrendim ki Ali vefat etmiş. Bizde borcu deftere yazılı kaldı… Ben Ali’nin vefat ettiğini öğrendiğim için kimseye bir şey söylemedim. Geride borcunu ödeyecek kimi var kimi yok diye de araştırmadım. Aradan beş yıl geçti, bir gün dükkânımıza bir hanımefendi geldi. Salih Korkut sen misin? Diye sordu. Ve babamın size 5 bin lira borcu vardı, onu ödeyeceğim dedi. Ben de o hanımefendiye babanızın bana borcu yok, sildim, helal ettim. Dedim. Bu olayı unutamam. Ama bir de hüsrana uğradığım bir olay oldu. 1978 yılında bir cumartesi günü annemin mezarını yaptırmak için usta çalıştırıyordum. Bir baktım ki Aykut isminde bir vatandaş beni çağırıyor. Salih amca gel merkeze gidelim dedi. Hayırdır ne oldu dediğim de dükkânımın camlarının kırıldığını söyledi. O yıllarda ülkemizin her tarafında olduğu gibi Gümüşhane’de de sağ ve sol davaları vardı. Gümüşhane acı günlerini yaşıyordu. Gelip gördüm ki dükkânımın camlarını kırıp indirmişler. Bir öğrendim ki sağ sol davası. Tekrar yapmasınlar diye ben de ve diğer esnaf arkadaşlarımız da dükkânlarımıza vitrin camları kırılmasın diye saç çaktık. 5 ay dükkân vitrinleri saçla kaplı kaldı. Allah bir daha o günleri göstermesin.
OLAY GAZETESİ: Çocukluğunuzda Ramazanlar nasıl geçerdi?
SALİH KORKUT: Çok güzel neşeli huzurlu geçerdi. Babamla dükkânda kaldığımdan Süleymaniye mahallesinde sakal-ı şerifi ziyaret ederdik. Bayramlarda köyümüz Yeşildere’de bir aşağı mahallede bir de yukarı mahalle de toplanırdık. Aşağı mahalledeki vatandaşları sabah kahvaltısına davet ederdik. Sabah namazından sonra onlar da gelirdi, bayramlaşırdık. Ertesi gün biz yukarı mahalleliler, aşağı mahallede öğle yemeği yerdik. Bayramlaşır sohbet ederdik. Şimdiki bayramlarda camide, camideki cemaatle bayramlaşıp evin yolunu tutmaya başlıyorlar. Mahalleler arası bayramlaşmaya gidilmiyor. Hatta aynı mahallede evler arası bayramlaşmalar da nerdeyse unutuldu. Bu çok önemli bayramlaşma gelenekleri maalesef artık unutuldu. Bu çok üzücü bir şeydir.
OLAY GAZETESİ: Salih Bey, sizin köyünüzde Rumlardan kalma bir bina var. Uzunca süre köyünüzün okulu oldu. Görkemli bir bina. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
SALİH KORKUT: Ben ilkokulu o tarihi binada okudum. Rumlardan kalan kocaman bir bina. Mübadele öncesinde Gümüşhane'nin bazı köylerinde Rumlar da vardı. Bizlerle çok da samimi yaşarlardı. Yeşildere’deki o binayı Rumların hükümet konağı olarak kullandıklarını duymuştum. Mübadelen sonra Rumlar Köyümüzden ayrılıp Yunanistan’a göç edince köyümüzdeki büyüklerimiz de devlet yetkilileriyle görüşerek o binayı okul yaptılar. Ben de o binada 5 yıl okudum. Şu anda tabiiki boş. Gümüşhane Valiliği bu tarihi binayı turistik ve kültürel amaçla kullanmak üzere restore ettirdi. Mübadeleden önce o okulun alt tarafındaki mahallede Rumlar otururmuş. Rumlar babamın çok iyi dostlarıymış. Babam, dostları olan Rumlarla arasında geçen bir iki olayı bize şöyle anlatırdı: Bizim mahallenin bir kilometre yukarısında bir tarla vardı. Orada bir de kilise vardı. Babam o zaman kimden kiraladıysa o tarlaya buğday ekmiş. Ağustos aylarında bizim mahallede biz ırgat deriz. Hanımlar toplanır ekin biçerlerdi. Babam ırgat yapmış, annem de yemekleri hazırlamış, sepetleri doldurup atın sırtına yüklemişler. Irgata yemek olarak tarlaya götürmüşler. O mahallenin ismi Legona mahallesi. Hanımlar tarlayı biçiyor, annem ve babam çayı demliyorlar. Karşıda ise Rum Komşuları İstaruz’un evi var. Babamın komşusu Rum İstaruz babamla bir yıl konuşmamış, biz burada duralım da sen aşağı mahalleden buraya yemek getiriyorsun diye. Ne kadar samimi ne kadar dostane bir durum... Babamla bir sene küs kalmışlar. O kadar çok samimiydiler, Rumlarla iç içe yaşardılar. Yine babam anlatırdı; Rumlar bir düğün yapmışlar. Türk mahallesindeki delikanlılar gitmişler köprünün üstünde düğün konvoyunun önünü kesmişler, bahşiş alacaklar. Babam da çarşıdan geliyor eve gidecek. Köprünün üstünde bir kalabalık var, tanıdığı arkadaşları kesmişler yolu, Rumları geçirmiyorlar. Şunu isteriz, bunu isteriz… Babam demiş ki çocuklar istediklerinizin hepsi bende. Benden ne istiyorsanız, koyun mu, koç mu ne istiyorsanız benden gelin alın… Açmışlar yolu. Biz millet olarak hep komşularımızla tarih boyu dost yaşamışız…
OLAY GAZETESİ: Salih Abi, Yeşildere’de çok meşhur bir maden suyu vardı. Gümüşhane ve civar illerde 70’li yıllarda pazarlanıyordu. Şimdilerde pek adı duyulmuyor. Yeşildere maden suyu hakkında biraz bilgi verir misiniz?
SALİH KORKUT: Evet Yeşildere’de meşhur bir madem suyumuz var. Hâlâ var. Ama artık işletilmiyor. Maden suyu, köyümüzde Rumların olduğu mevkide çıkıyor. Mübadeleden önce Rumların bahçesi ve evleri o mahallede, Legona dediğimiz yerde. O maden suyu bahçenin yamacından akardı. Ufacık bir boru koyarlardı ki biz gidip şişelerimizi koyar doldurur alırdık. O kadar tesirli. Şişenin ağzını kapağı ile kapattığımız zaman çalkaladığımızda kapağı atardı. Gazozdan daha organik. Rumlar harman zamanında Legona’da öküzlerle harman sürüyorlar. Rumlardan biri Türk komşuları Şükrü abiye demişler ki gel bugün bizim öküzleri sür, harmanı sür bize yardım et. Şükrü abi de (daha sonra bizim en büyük eniştemiz oldu.) gitti öküzleri sürüyordu. Bir ara bakıyor ki harmanın sahibi Rum komşusu bir şişeyle beraber bir şey içiyor. Şükrü Efendi bu nedir diye sormuş. Kirva o içtiğin nedir biz de içelim demiş. Komşusu Rum maden suyu içtiğini inkâr edip “yok o size yaramaz, siz içmeyin” demiş. Yani Müslümanların maden suyunu duymalarını istemiyorlar. Muhtemeldir ki duyarlarsa bu suyu Türkler elimizden alır diye düşünmüş olabilirler. Şükrü abi bunu defalarca anlatırdı. Bu maden suyuna 1959 yıllarında Valiliğin de yardımıyla bir bina yapılarak, bina içerisine alındı. O suyun yanına şişeleme tesisleri, yatakhane tesisleri, mutfak tesisleri olan kocaman bir bina yapıldı. Ve bizim Gümüşhane halkından da bir hemşerimiz o suyu aldı, ihalesini aldı 1-2 yıl o maden suyunu pazarladı. Şişeleri doldurup pazarladılar. Ve belirli bir süre sonra onlar da o işten kâr edemedikleri için bıraktılar. Kimse de bu suya el atmadı. O su öyle kaldı. Şu anda yine akmaya devam ediyor.
OLAY GAZETESİ: Çocukluğunuzun bahçe kültüründen bugüne hangi meyveler kaldı, biraz bahsedebilir misiniz?’’
SALİH KORKUT: Yeşildere’de ne yetişmezdi ki? Hangi cins armut ve elma saysam size? O zaman devlet vatandaşlara bu kadar maddi yardımda bulunmazdı, vatandaş her şeyi kendisi yapmaya gayret ederdi. Köylümüz, gübresini ağacına verirdi, eşeleyip suyunu zamanında verirdi, budamasını yapardı. Bahçelerden tonlarca meyve çıkardı. Erzurum'a sandık sandık Hacı Hamza armudu satıyorduk. Bayburt’a Erzurum’a çok sattım. O zamanlar güzel bir sistem vardı. Sandıkları kağıtlardık her sandık 35-40 kilo, çam ağacından, kavak ağacından güzel mükemmel sandıklar. Bu sandıklara armudu toplardık, getirirdik dama koyardık. Armut orada bir hafta 10 gün kalırdı. Sarardıktan sonra tek tek sandıklara dizilirdi ve sandığın ağzı o zaman kırmızı jelatin kağıtlar vardı o jelatin kağıtlarla ağzı kapatılırdı. Erzurum’a götürürdük. Hacı Hamza Armudu çok meşhurdur, Gümüşhane’nin bir numaralı armudu odur. Bahçelerde şimdi tek tük kaldı. Ne armutlar vardı, hepsinden 500 kilo çıkardı. Bu Çernobil’in bize çok zararı oldu. Meyve ağaçlarımızı kuruttu. Mehrani armudumuz Türkiye’nin hiçbir yerinde yetişmez. Hacı Hamza’dan sonra Mehrani toplanılırdı. 4 ay sonra sararır mum gibi olurdu. Mehrani armudu çok dayanıklı bir meyvedir. Mehrani, Cinci Şalgam, Misket gibi çok çeşitli armut köyümüzde yetişirdi. Bizzat bu mevsimde, ağustos ayında Misket armudunu toplardık, Bıldırcın armudunu toplardık. Kasa yoktu sandıklara koyar Bayburt’a götürürdük. Bayburt’ta komisyoncu Osman Efendi vardı. Osman Efendi’ye bırakırdık. Bayburt’ta nüfus çok kalabalık, çok meyve tüketirlerdi. Bizim meyvelerimizin çoğunu Bayburt tüketirdi. Erzurum'a da götürürdük. Bu vatandaşlar meyvelerden almış oldukları maddi kaynakla beraber geçimlerini temin ederlerdi. Meyveden geçinirlerdi. özellikle Göbek elmasından. Mahsusa elmamız şeker hastalığı için çok yararlıdır. Şimdiki zamanda fazla ilgilenilmediği için meyvelerimiz eskisi kadar fazla değiller.
OLAY GAZETESİ: Sülalenizde önemli kişiler var. Gaziler var. Merhum Abiniz Hasan Korkut Kore Gazisi idi. Abiniz Kore’den ne anlatırdı?
SALİH KORKUT: Abim… abim… Hasan Abim Kore’ye ilk devrede, 1950’de gitti. Tam 1 yıl 8 ay kaldı. 1 yıl 8 ay ne haber, ne mektup, ne bir şey... Babamın vurmadığı kapılar kalmadı. İlk devrede bilmem kaç bin asker gitti. Gemi ile gittiler. Umman denizini geçtiler. Cebeli Tarık boğazını geçerek Kore’ye ulaştılar. Asıl Kore’de Türk askeri savaştı, İngiliz geri çekildi, Fransız çekildi hepsi geri çekildiler. Amerikanlar Türklere Cesur Türkler, Yiğit Türkler, Kuvvetli Türkler diyormuş. Abim buraya sağ salim döndü. Babam da mutlu oldu, hepimiz de mutlu olduk. Tabi çok büyük bir törenle karşılandı… O ilk dönem savaşın ilkleri onlar. İki yerinden yaralandı. Kuyu içinde kaldıkları anılarını çok anlatmıştır.
Ailemizde Kurmay Albay amcam da vardı. Cemalettin Korkut babamın büyüğü kurmay albaydı vefat etti. 1995 yılında vefat etti. Derdi ki biz İstiklal Savaşı’nda cephede savaşırken Atatürk makinalı tüfek imalatını yapıyordu. Hepsi bu âlemden göçtü.
OLAY GAZETESİ: Yetişmenizde kim etkili oldu?
SALİH KORKUT: Yaşantımda ve yetişmemde en etkili kişiler babam ve annemdir. Allah rahmet etsin Babam İsmail Korkut ve Annem Havva Korkut’un yaşantısını örnek aldım. Babam ve annem benin hayat boyu öğretmenim oldular. Babam 30 yıl İstanbul’da kömürcülük yaptı. Sirkeci’de Cihanoğlunda, Yerebatanda, Akbıyıkta… Babam Gümüşhane’ye 1930 yılında dönmüş. Ben de 1939 da doğdum.
Babam 1930 yıllında Gümüşhane’ye dönü… Göbek Elması’nı buradan pazarladı. Sandıklarla beraber gemiyle İstanbul’a götürdü. Bizim köyün elmalarını topladılar, sandıkladırlar guruplar halinde Trabzon’dan gemiye koydular İstanbul’a sofralık elma, göbek elması satmaya götürdüler. O elmaları satıp geldikten sonra işte burada dükkânını açtı ben 1939 da doğduğumda o dükkân vardı.
Babam ve annem Kur’anlı ve namazlı idiler. Benim ilk Kur’an, namaz hocam onlardır. Allah rahmet etsin. Babam ve annemden kalan bir terbiye ile Cuma geceleri Yasin okuyorum, çok hızlı okuyamıyorum ama Kur’an-ı Kerim’i okuyorum. Şükürler olsun.
OLAY GAZETESİ: Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretleri’ni ne zaman tanıdınız?
SALİH KORKUT: Gümüşhanevî Hazretleri’nin ismini 1965 yıllarında duydum. Eskibağlar Mahallesi’ndeki evinin yerini satın alarak bir külliye yaptırmak istedik ama, oraya gittiğimizde bizden bir sürü para talep ettiler. Biz de dedik ki biz bu işe giremeyiz. Her İstanbul’a gittiğimde Süleymaniye camisine gidiyorum. Biliyorsunuz Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretleri’nin kabri Süleymaniye Camii haziresindedir. Orada kabrini ziyaret edip Fatihasını okuyup geliyorum.
OLAY GAZETESİ: Gözlemi olan bir büyüğümüzsünüz. Keşke Gümüşhane’de de şunlar da olsaydı, şu da yapılsaydı diye düşündüğünüz şeyler var mı?
SALİH KORKUT: Elbette çok çook şeyler var… Yani Gümüşhane’nin daha çok kalkınabilmesi için ekonomiye ihtiyacı var, ekonomi için ne lazım iş sahası lazım. İş yeri, sahası lazım, arazi lazım. İsterdim ki en evvela -Gümüşhane’de son yıllarda gündeme çok getirildi- Gümüşhane’den demiryolu geçsin. Ta eskiden Erzincan’ın Kemah deresinde tren yolu kurulduğu zaman Gümüşhane’ye de bir tane tren yolu gelmesini çok isterdim. Atatürk ne dedi “Bir adam yol yapmak için kayadan bir Reşat lirası kadar taş koparıyorsa o yol devam edecek.” Demiryolu Gümüşhane’ye gelseydi bizim için ne kadar iyi olurdu. Diğer taraftan Gümüşhane’nin fevkalade bir kayak merkezi olacak mevkisi var, Süleymaniye’nin tepeleri… Bir an önce bu kayak tesisinin yapılmasını da çok istiyorum.
OLAY GAZETESİ: Gençlerimize ne tavsiye edersiniz?
SALİH KORKUT: Ben öncelikle gençlerimize şunu tavsiye ederim. Her zaman sevgi ve saygı sahibi olsunlar. Gençlerimiz küçüğüne sevgi büyüğüne saygı ile yetişmelidir. Yiyeceksin, içeceksin, gezeceksin Ama bizi Yaratan birinin olduğunu hiç unutmayacağız. Yani bizi Yaratan Allah’ı hiç unutmayacağız. Allah’a şükür memleketimiz zengin güzel bir memleket. Memleketimizi çok seveceğiz. Vatansız millet olmaz. Memleketimizi seveceğiz, Dünyada en güzel yer bizim vatanımızdır. Her şey burada.. her şey.. Yeter ki biz akıllı olalım. Yalnız teknolojimiz pek ilerlememiş. Allah İnşallah onu da bize gösterir.
OLAY GAZETESİ: Salih Abi son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?
SALİH KORKUT: Teşekkür ederim. Benim diyeceğim hiç bir şey kalmadı. Akıllı olalım çalışalım, vatanımızı milletimizi koruyalım. İyi düşünelim iyi bir memlekete yaşıyoruz, iyi bir vatanımız var. Bazı noksanlıklar olabilir. Yani 85 milyonun içerisinde yaşıyoruz illaki eksiklikler olacaktır. Ben tekrar Olay Gazetemizin sahip ve çalışanlarına teşekkür ediyorum
OLAY GAZETESİ: Biz de Olay Gazetesi olarak sizlere çok teşekkür ediyoruz.
Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim