• BIST 9882.63
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • Gümüşhane : -3 °C
  • Trabzon : 12 °C

VAR BİRAZ DA SEN OYALAN

06.08.2015 09:38
SELAMİ ÖKTEM / YAZAR

SELAMİ ÖKTEM / YAZAR

Hava sıcak olunca hiç dışarı çıkmak gelmiyor insanın içinden ama evde de sadece dört duvarın hapsinde olsak iyi; hınzır düşünceler, olmayacak hayaller ve deli sorular da başlıyorlar eşkıyalığa. Acaba daha doğru ya da daha anlamlı veyahut daha güzel bir hayat mümkün mü?

Kum saatlerinin ortalarında daralan bir kısım var ya, oraya kadar sırayla gelen kum taneleri sonrasında kendilerini tane tane boşluğa bırakır ya; işte böyle bir şey olsa gerek yaşamak. Küçük, dar ve kısacık yere sıkışıp hayatı anlayabildiğimiz kadar anlayıp, anlamlandırabildiğimiz kadar anlamlandırmaya çalışıyoruz, hepsi bu; sonrası bu kısacık deneyimden bilmediğimiz bir boşluğa düşmek hali.

Akşamüzeri hafif bir rüzgar esiyor ve ben de bu güçsüz esintinin izinden balkona çıkıyorum. Henüz hava aydınlık, güneş tepemizden yeni gitmiş. Derken bir sestir beynimi kemiriyor. Bir küçük sinek mi desem yoksa bir vızıltı mı? Anlamaya çalışıyorum, bir soru soruyor: Para sorun olmasaydı diyor, nasıl bir hayatın kahramanı olurdun?

Bir Anka Gölgesi çöküyor üzerime. Suratım düşüyor. Kalakalıyorum olduğum yerde. Süregelen yaşamak savaşımızda para kazanmak o kadar çok öznemiz olmuş ki; yani daha çok paraya sahip olmayı sürekli düşünürken, onu nasıl harcamak isteyebileceğimizi o kadar aklımızdan çıkarmışız ki ey okur; bu soru karşısında, eline silah tutuşturulup bir savaşın orta yerinde kendisinden bir şeyler yapması beklenen asker gibi hem bir şey yapmak zorunda hissediyor hem o şeyi bir türlü bulamıyorum.

Mesela şöyle boğaza nazır, gemilerin bir arı çalışkanlığıyla oradan oraya durmadan çalıştığını izleyebileceğim bir yalı ve o yalının biraz rutubet, biraz korku, biraz tenhalık ama en çok da ben kokan bir çatı katı olmalı diyorum. Bu çatı katının denize bakan tarafında, eni boyu bir, orta boy ve tamamen açılan bir penceresi, bir kahve masası, masanın altında okuduğum gazete ve kitapları koyabileceğim bir bölme ve masanın iki yanında da sallanan sandalyeleri olmalı. Odada kitaplarım için ahşap raflar istiyorum. Bir köşeyi fotoğraf köşesi yapıyorum, en sevdiklerim yukarda rastgele asılmış olacaklar diğerleri altta albümlerimde duracaklar. Arada sırada benim gibi aksilik yapacak, yarı yolda sıkılıp geri dönecek, ama mutlaka Amerikan olacak, eski model bir de araba… Sonra vazgeçiyorum bu değil diyorum. 

Doğduğum toprakları özlüyorum. Karşımda memleketimin dağları olmalı ve güneş görse pencerem yeterli diyorum. Kitaplarımı çalışma odamda saklıyorum. Ama ziyaret etmemeye bahane bulamasın diye sevdiklerim, ne olur yüksekte olmasın evim. Sonra bundan da vazgeçiyorum.

Belki de sadece anılarımda kalmalı geçmiş, hayata yeniden başlamalıyım diyorum. Mesela hiç tanımadığım bir memlekette uyanmalıyım. Dillerini bile konuşamadığım bu memlekette belki bir göl kıyısında olur evim. Küçük bir bahçem ve çiçeklerim…

Türlü türlü düşler görüyorum ey okur; sancılanıyorum, onu istiyorum bunu istiyorum ama düşlerimin mutlulukla da olsa acıyla da olsa eninde sonunda bir yokluğa sürüklendiğini gördükçe hepsinden sıkılıyorum. Hangi düşü görüyorsam önce neşeyle seviyor, aşkla büyütüyor sonra kederle öldürüyorum; vazgeçiyor ve istemiyorum. “Mal sahibi mülk sahibi/ hani bunun ilk sahibi” diyorum. ”O da yalan bu da yalan / var biraz da sen oyalan”* diyorum.

*Yunus Emre

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim