• BIST 9664.45
  • Altın 2948.428
  • Dolar 34.6482
  • Euro 36.4157
  • Gümüşhane : 1 °C
  • Trabzon : 11 °C

OLAY RÖPORTAJ:TALAT ÜLKER(DEVAMI)

07.01.2016 14:04
OLAY RÖPORTAJ:TALAT ÜLKER(DEVAMI)
OLAY RÖPORTAJ:TALAT ÜLKER(DEVAMI)

Şiirlerinizi veya kitaplarınızı yazarken toplumsal mesaj vermeyi düşünüyor musunuz?

   -Hayır. Eğer insanlar topluma sosyal bir mesaj vereceklerse otursun makale yazsınlar. Şiirin işi bu değil. Şiir bize bir anı veya bir güzelliği duyumsatacak. Şiir ve mana bir arada düşünüldüğü zaman Türk şiirine en büyük kötülüğü yapmış iki şair vardır. İki büyük şair Nazım Hikmet ve Necip Fazıldır. Türk şiirinin dehası iki büyük şair. Türk şiirine en büyük kötülüğü de ikisi yaptı. Neden biliyor musunuz?  Necip Fazıl şiiri vaaz kürsüsüne çıkardı, vaaz etti. Nazım Hikmet şiiri siyasi nutuk kürsüsüne çıkardı. Ama ikisi de o kadar ustaydı ki sözlerinde kalite vardı. Bunlardan sonra gelen bir gelenek şiiri ideolojiye dönüştürdü. Nutuk attılar. Siyasi propaganda yapar gibi şiirler yazdılar. Yahya Kemal vadisinin,  Ahmet Hamdi Tampınar’ın o saf şiir geleneği araya kaynadı. Bu olumsuzluğa rağmen altını çizelim ki ikisi şair deTürk şiirinin iki büyük dehası.

Şiirlerinizde aşk özlem gurbet ayrılık tasavvuf şehir ölüm gibi konuları işlemişsiniz. Bu şiirlerinizde yaşanmışlığın etkisi var mı?

   -Kur’an’da şairleri uyaran, onlar yaşamadıklarını söyleyen yalancılardır diye şairlerin bir kısmını ayırıyor. Dolayısıyla yazdıklarımın yüzde doksanı kendi yaşadıklarım mı? Yüzde 90 evet. Siz düş ülkenizde bir şeyler kurarsınız. Ölünceye kadar size dokunacağını düşündüğünüz melek tasavvuru vardır. O belki de dünyada hiç yaratılmamıştır. Bunu tasavvufla bütünleştirirsen, tasavvufa göre bezmi eleste ruhlar Allah’ın güzelliğini temaşa ettiler. Dünyada ne kadar güzellik varsa onun güzelliğidir. Tasavvuf böyle düşünür. Mevlana şöyle der:  Biz bir kuşun ötüşünde, suyun kışında bir kızın gülüşünde hep onu görürüz. Tasavvuf şunu der: Her ruh bezmi eleste gördüğü o ilahi güzelliği ile dünyaya gelir ve dünyada o güzelliği tecellilerinde aramaya başlar. Dolasıyla ben şiirlerimde yazdığım her şeyi yaşadım.

     İşte lise yıllarımda iki sene boyunca arkasında yürüdüğüm ama gidip konuşamadığım kız için yazdığım şiirlerimden tutun, ömrüm boyunca bakışıyla bana dokunan, sözüyle bana dokunan insanların üzerimdeki izlenimleri şiire dönüşmüştür. Şiirin de böyle bir büyülü tarafı var. Kırkıncı kapı diye şiir kitabında gel artık diye bir şiirim vardır.“Söyle şimdi nerdesin hillal kaşlım, yıldız gamzelim, gök gözlüm, umudum, yanık leylarımın yitik sevdası, geleceksen gel artık” dizelerinden oluşan bir şiir. Herkes bunu aşk şiiri olarak okudu ama ben o şiiri Doğu Türkistan için yazmıştım. Hilal kaş, yıldız gamze, gök göz, kelimelerle çizilen Türkistan bayrağıdır. Yani Doğu Türkistan’ı uzaklara haps edilmiş bir sevgili gibi tasavvur ederek yazılmış bir şiirdir. Bu bir aşk şiiri olarak da okunmuş olabilir. Şiirden kim ne anlıyorsa şiir odur.

Gümüşhane halk kültürünü araştırmışsınız. Sizi bu düşünceye iten, Gümüşhaneli olmanız dışında ne oldu?

   -Öncelikle mesleğim. Ben edebiyat fakültesinde aynı zamanda folklor ve halk edebiyatı dersleri aldığım için folklor alanında da bir birikimim var. Gümüşhane’ye geldiğim 1986 yılından beridir hep bunu hayal ettik. Bir kaç kere de dönemin valiliklerine proje olarak sunduk ama destek bulamadık. 2002 yılında yeni bir proje hazırladık. Aslında gecikmiş bir projeydi çünkü şehirleşme ve iletişim araçlarının yaygınlaşması folkloru kirleten bir şeydir. 2004 yılında Doğan Vakfı’nın maddi yardımıyla projeyi geliştirdik. Ortaya üçbin otuzdört sayfalık folklorün 15 ana başlığından oluşan 6 ciltlik kitap çıktı.

Gümüşhane ile ilgili yapılan araştırmalar yeterli mi sizce?

   -Biz Gümüşhane’nin tarihini yeterince bilmiyoruz. Çünkü bir Gümüşhane tarihi yazılmadı henüz. Bir ara valilik böyle bir şeye tevessül etti ama yarım kaldı. Bizim çalışmalarımız başlamadan önce Gümüşhaneliler, Hüseyin Nihal Atsız’ın, Dilaver Cebeci’nin, Nabi Üçüncüoğlu’nun, Kamil Aktiğ’in, Şeref Aktiğ’in Gümüşhaneli olduğunu bilmiyorlardı. Ben bu konuda mütevazı davranmayacağım. Bu değerli şahsiyetlerin Gümüşhaneli olduğunu her birisiyle ilgili birer kitap olarak biz ortaya çıkardık. Ne yazık ki belediyelerimiz veya valiliklerimiz bu kitaplardan yüz tane alıp illerin kütüphanelerine dağıtmaya bile tevessül etmediler.

Başkanlığını yürüttüğünüz ‘Herfene Geceleri’nden biraz bahsedelim. Herfene ne anlama geliyor, neler yapıyorsunuz o gecelerde?

   -Herfene kelimesi, Osmanlıca harifhane tamlamasından kısaltılmıştır. Harif arapça esnaf akranca manasına geliyor, ane de Türkçedeki -ca, -ce ekine yakın bir görev üstleniyor. Yani anlamı akranca, esnafça manasına geliyor. Bu gelenek ahi ocaklarının taşraya yayılmış uzantısı. Karadeniz’in iç bölgesi Doğu Anadolu, İç Anadolu’nun bize doğru olan kısımlarında yaygın olarak herfen, elfene, erfene, adlarıyla biliniyor. Bu gecelerin ana kurgusu şu, köy odaları aslında kültürün yeni kuşaklara aktarıldığı bir okul. Misafir ağırlamak, toplantı yapmak, eğlenmek hatta ibadet etmek için kullandıkları alanlar. Bu mekanlara gezgin halk aşıkları geliyor çalıp eğleniyorlar. Herkesin davet edilmeksizin katılabildiği yerler buralar.

Çıkardığınız altı ciltlik eser dışında Gümüşhane’yle ilgili çalıştığınız eseriniz var mı ?

  -Tabi ki var. Mesela Harşit’in Hırçın Sesi Hüseyin Nihal Atsız’la ilgili çalışmam oldu. Güvenç Abdal’dan Güvende’ye, Gümüşhane etnik Türkleşmelerini  anlatan bir kitap. Ahmet Kamil Aktik’in hakkında bir çalışmam oldu. Oğlu Şeref Aktik’le ilgili kitap yayınladık. Tekkeli Hasan Soydaş’la ilgili inceleme yaptık ama kaynak bulamadığımız için duruyor. Şimdi de Necdet Sancar için çalışmayı düşünüyorum. Onlar dışında bastırmayı planladığım iki yeni şiir kitabım var.

Peki yeterince tanındığınızı düşünüyor musunuz? Okur kitleniz ne yönde?

  -Kalemle uğraşanlar bile tanımıyorsa tam olarak tanınıyorum denilmez. Edebiyat dergilerinin ekseninde ve şiir etkinliğinin ekseninde insanlar nezdinde tanınmışlık oranım epeyce var. Yani Türkiye’nin hangi ilindeki edebiyat mahviline gitseniz her on kişiden sekizi Talat Ülker’i tanır. Ama kitleye duyurmak, o biraz da beni aşan taraf.  Yani o eserlerimi kitleye taşıyacak bir yayın evim olacak ki gideyim veya fuarlara çıkabileyim. Biraz da hocalık mesaiyim engel oluyor buna.

Gümüşhane’de yazar veya şair olmanın ayrı bir sorumluluğunu hissediyor musunuz?

  -Yazar olarak sorumluluğum var ama şair olarak bunu hissetmiyorum. Şiirimde Gümüşhane var.  Yani yaşanmışlıklarımın yüzde 80’ninde Gümüşhane var. Ama şairliğim Gümüşhane’ye bağlı değil. Türkçe’nin şairiyim diye düşünüyorum. Eğer yarına benden bir şeyler kalırsa ne mutlu bana! Benim görevim bir şeyler yazmak.

Biraz da ödüllerinizden bahsedelim, katıldığınız yarışma ve aldığınız ödüller nelerdir?

  -Benim ilk ödülüm ilk şiirimin Töre Dergisi’nde yayınlanmasıydı. Üniversite ikinci sınıftaydım. Benden gizli bir arkadaşım göndermiş. Töre Dergisi’nin sayfalarında şiirimi görünce boyumun bir metre kadar uzadığını hissettim. O yüzden dergide de çok önemsiyorum gençlerin şiirlerine yer vermeyi. Türkiye’de en itibarlı yarışmalardan birisi olan Ümraniye Belediyesi’nin yaptığı yarışmalarda bir üçüncülük, dört tane de mansiyonum var.

    İkinci itibarlı şiir yarışmalarından biri de Amasya’da Mihri Hatun Yarışması’dır. İki yıl önce oradan aruz dalında birinciliğim oldu. Geçen yıl Başkent Edebiyat Platformu’nun düzenlediği yarışmada “Vefa Şiirleri” dalında birinciliğim oldu. Yirmi civarında ikinciliğim oldu. Yıllar evvelde Kurultay Gazetesi bir şiir yarışması yaptı. Orada birinciliğim oldu. Şu anda dört şiir kitabım, iki deneme kitabım iki de şu anda hazırlıkları bitmek üzere olan çalışmalarım var, birisi şiir diğeri ise deneme kitabı. Onları kitapçıların raflarına dizebilecek bir yayın eviyle çalışabilirsem bu benim için en büyük ödül olacak.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

  -Sadece Gümüşhane’de değil Türkiye’nin her tarafında basının önemli işlevleri var. Malum dördüncü kuvvet olarak anılır. Bazen birinci kuvvete kadar tırmandığı da olur ama ben basının bir görevi olduğunu düşünüyorum. Bu da toplum adına eleştiri hakkını etkin şekilde kullanmaktır. Bu manada öncelikle size sonra da gazetenize başarılar diliyorum.

Alime Çelik: Teşekkür ederim.

Talat Ülker: Ben de teşekkür ederim.

 

Alime Çelik

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim