OLAY RÖPORTAJ: NADİR ÖZER KAYA
Nadir Özer Kaya kimdir?
Öğretmen çocuğu olmam hasebiyle, babam ve rahmetli annem öğretmen oldukları için Gümüşhane’nin en ucra köşelerinde göreve başladılar. Ben o dönemlerde, ailenin en büyük çocuğu olarak 1958 yılında Çalık Köyü’nde doğdum. Gene görevleri dolayısıyla Pirahmet Köyün’de öğretmenlik yaparlarken ilkokulu da orada okudum. Sonra da merkeze tayinleri çıkınca ortaokulu Gümüşhane Ortaokulunda okudum. Lise eğitimini de Gümüşhane Lisesi’nde tamamladım. Üniversiteyi ise Atatürk Üniversitesi’nde Kimya bölümünde okudum.
Üniversiteden sonra?
Ondan sonraki hayatımızda üniversite tahsili bittikten sonra Kimyager olarak bir şeyler yapmamız lazım mecburiyeti ile başladık işe… Kimyageriz, illa bir imalat yapacağız. Önce çamaşır suyu, tuzruhu, temizlik maddeleri, sıvı deterjan, kolonya imalatı ve daha sonradan ise Gümüşhane’nin platosunun doğal gıda potansiyeli bizi özellikle bitki ve meyve çaylarını üretmeye yöneltti. Ondan sonra çay imalatına 1985 yılında başladık.
Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk düşünceniz ne oldu?
Kamu sektörünü hiç düşünmedik. Bir sınıf arkadaşımız Van Gölü’nde sodaları at arabalarıyla sürekli Türkiye’nin her yerine çekiliyordu. Sodyum nitrat ana sanayi maddesi ve önemli bir potansiyele sahip. 1944 depreminde Van Gölü’nün altında çatlamalar oluşunca diğer tatlı suların sızması sonucu Van Gölü bu potansiyelini kaybetmiş. Bunun üstünde bizim incelemelerimizde Arin Gölü’nde böyle bir sistem oluşturulabilir diye araştırmalarımızda bulduk. O gün İstanbul’da ilk kimya mühendislerinin, kimya profesörlerinin bu şirketi kurup çalıştırdığını ve doğunun şartlarında bu potansiyeli değerlendirmede çok ekonomik bulmadıklarını duyduk ve bunu biz değerlendirelim dedik. O hususta bunu değerlendirebilmek için bir arkadaşımızla İstanbul’a gittik. Kimya mühendisleri kendi dallarında çok itibarlı insanlar ve büyük potansiyeller. Biz daha yeni öğrenci çıkmışız, çok hoşlarına gitti bu düşüncemiz. O zamanlar şirket kurmak çok kolay değil. 1980 yıllarında yapıyoruz bu işleri. Aşağı yukarı neredeyse görüştüğümüz herkes ya bir fabrikanın müşaviri ya da önemli yerlerdeki insanlar. Türkiye’deki ilk sanayiyi oluşturan potansiyel insanlardı. Sonra biz bu işi devralacağız ama Ağrılı ve Patnoslu arkadaşlarım vardı. Arkadaşımın babasının haberi vardı bu işleri yapacağımızdan. Dedi ki “siz bu işleri yapıyorsunuz da buranın şartları ve buradaki insanların bu işi yapmanıza müsaade edeceğini zannetmiyorum” Allah razı olsun, bizi bu işten vazgeçirdi. Baktık ki iş öyle değil ondan vazgeçtik. Biz de Gümüşhane’de kendi çapımızda sanayiye başladık.
Çay üretme nerden aklınıza geldi?
Bu arada Gümüşsu’yun bir dönem üretim müdürlüğünü yaptık. Sürekli temaslarımız vardı. Çay sanki Gümüşsu’da çok potansiyel olarak görülmedi, yapılmadı. Sadece kuşburnu çayı o dönemde Çaykur’da dolum yaptırılıyordu. Biz de bu işi yapalım dedik. Olmayan ne? Ben de onu yapayım diye düşündüm. Farklı olmak, birinci olmaktır dedik. Memlekette bugüne kadar hiç yapılmamış işleri yaptık. Gümüşhane’de ilk defa deterjan ve kolonya imalatını ben yaptım. Çamaşır suyu, asitli su imalatı kimya öğretmenim tarafından daha önce yapılmıştı. O da bu imalatı bırakıp girmişti. Sanki bu tercihler bizlere dikta edilmişti. Biz de kimyager olarak bu imalatlarla başladık. Bu imalatları yapabilmek için İstanbul’a çeşitli hammadde alırken gözlemledik. Ne yapalım, kolonya, gül suyu imalatı daha sonra sıvı deterjan imalatları yaptık. Tabi bu tip imalatlarda imalat kadar pazarlama sektörü de olacak. Hatta pazarlama imalatının da önünde olacak. O dönemlerde pazarlama imkanlarımız yoktu. O potansiyel yoktu. Şu an öğrenci ve şirket potansiyeli daha gelişti. Bir de şu var; Gümüşhane insanında biraz da televizyonda ve radyoda duydukları reklamlara daha çok itibar ediyor. Ticaret yapıyorken genelde o markalara para veriliyor. Yani geri kalmış yöredeki insanları kendine güvenleri pek olmadığı için yanında yöresindeki insanlara da o gözle bakıyor. Ben yaparım diyenlere de “inşallah yaparsın “ diyor ama çok inanmıyor. Maalesef tüm bunlar bir handikap. Hamd olsun yaptık. Vitrinlerde yer aldık.
Pazarlama konusunda nasıl bir yol izlediniz?
İlk kuşburnu çayı ile başladık. Pazarlama konusunda kendi pazarlama potansiyelimizi değerlendirdik ve onun üstünde bir netice aldık. Bir şeyi insanlara sunmak, vermek biraz daha ısrarcı olmak gerekiyor. Benim mizacım öyle değildi.
Kuşburnu çayından sonra yaklaşık 20 tür çay üretiyorsunuz. Bunu nasıl yapabildiniz?
Bir yola girdiğiniz zaman bir takım araştırmayı yapmayı kendinize zorunlu kılıyorsunuz. Kendimiz bu işi yapıyorken diğer insanlar da size potansiyel taşıyor. Mesela civanperçemi çayının çıkış noktası şöyle oldu:
Tamzı köyünde ısırgan biçtirirken Rahmetli Mustafa Kumru, bu çiçeği getirdi. Bu nedir? Diye sordu. Bilmem dedim. Sen daha iyi bilirsin dedim. Ben bunun ne olduğunu bilmiyorum ama beni bu kurtardı dedi. Nasıl kurtardı dedim. Ben doktora gittim dedi ki sende hiçbir şey kalmamış. Geldim ben bunlardan içtim ve tekrar doktora gittim. Sen ne yaptın düzelmişsin dedi. Ben bir bundan içtim dedim. Sonra araştırdık, çiçeğin özelliklerini öğrendik ve üretimini yapmaya başladık.
Birisi mesela yurt dışında doktora gitmiş ve demiş ki Sarıkantaron çayı iç demiş. Sonra dedi ki ben doktora gittim sadece bunu içeceksin dedi. Ben de araştırıp o bitkiyi bularak üretimine başladım. Yani çevremizin biz bu işi yaparken çok katkısı oluyor.
İhracat yapıyor musunuz?
2008 yılında Gümüşhane’den ilk ihracat yapan ve tek ihracat yapan firma olduk. KOSGEB’den bir makine aldık. KOSGEB’in böyle ihracat yapacaksın şartı vardı. O ihracatı o dönemde yaptık. Ondan sonra bundan edindiğimiz bilgilerle altyapınız oluşuyor. O dönemde biz de ilk ve tek ihracatı gerçekleştirdik. Tabi bunlar zevkli şeyler. Gümüşhane bu tür faaliyetlerin olduğu yerlere uzak. Mesela sınırlara yakın illerde olsanız bu işler daha da kolaylaşıyor. Ekonomisi Gümüşhane’nin küçük. ‘Yaptım zarar ettim’ diye bir düşünce olmuyor. Başarısız olunca belki bir ömür boyu o öyle kalıyor. Olabildiğince çok bizi sarsmayacak şeyleri göze alarak, alabildiğimiz riskleri alarak yola çıkmaya gayret ediyoruz.
İlk bitki çayı üretimine 1985 yılında başladınız. Çaylarınız raflara konulmaya başladığında unutamadığınız anılar oldu mu?
Özellikle Gümüşhane’deki arkadaşlarımız tanıdığı için rafta görünce çok değil de İstanbul’daki arkadaşlarımız rafta görünce ‘sanki İstanbul benim oldu’ diyor ve çok mutlu olduklarını söylüyorlar. Başka şehirlerden arıyorlar çok mutlu olduklarını söylüyorlar. Tabi bu bize daha çok mutluluk veriyor.
Tansu Çiller Başbakanlığı döneminde Gümüşhane’de kuşburnu içmişti. O dönemde ‘Güzelliğimi kuşburnuna borçluyum’ demişti. O sözü sektöre nasıl etki etti?
Müthiş bir potansiyel oluşturdu. Bu bizlere azim verdi. O dönemde müthiş bir tanıtım oldu. Affedersiniz hayvan yemi satan yerlerde bile kalemle dükkanına yazmış “Kuşburnu çayı bulunur” diye. O dönemde tabi bizim şanssızlığımız. Makineye müracaat ettiğimiz zaman bir sürü bürokratik engelle karşılaştık. O dönemde kimse dediğini yapmadı ne bankacı ne başka biri… O dönemde eğer imkanlarımız iyi olsaydı şu an Türkiye’de belki de lider konuma da gelebilirdik.
Bitki Çayı üretiminiz aile arasında nasıl karşılanıyor?
Hanımları başarı daha çok etkiliyor. Bu işin ekonomik faturasını ailecek çekiyoruz. Tabi insanlar bitki çayı dediği zaman onların da hoşuna gidiyor.
Devletten destek aldınız mı?
Evet aldık. Türkiye’de ilk Kırsal Kalkınma Projesi dosyası bizim yaptığımız proje dosyası örnek alındı ve gelen müteşebbislere örnek gösterildi. İlk olarak makineyi de Tayvan’dan KOBİ kredisi ile almıştım.
Kuşburnu fabrikası kapandı, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Gümüşsu’yun o faaliyetleri ile Gümüşhane coğrafi işaretlerde kuşburnu şehri olarak anılırdı. Yurt dışında bile o dönemlerde Gümüşhane kuşburnu ile anılırdı. Bütün mevcut sebeplerde biz bu şansımızı teptik. İnsanlar da gıda olarak, deva olarak, damak zevki olarak çok büyük şansı değerlendiremediler.
Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim