MUHALEFETTEN İKTİDAR ÇIKTI
Cumhuriyet Halk Partisi’nde(CHP) peş peşe meydana gelen seçim kayıpları hem parti yönetiminde hemde İl ve ilçe teşkilatlarında seslerin iyice yükselmesine sebebiyet vermiş durumda. Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem Cumhur İttifakı hem de Millet ittifakındaki adaylar ile yarışması ve partisinin aldığı oy oranında daha fazla oy alması teşkilatların göreceli de olsa değişim kararını etkilemiş gözüküyor. Bu süreçte CHP’de bunlar yaşanırken parti içi eleştiriler ve uygulamalar bizlere 1945 yılında CHP kurultayında yaşananları hatırlattı. CHP’den ayrılan bir ekip yeni bir parti kurmuş ve tek partili düzeni yıkarak iktidara gelmiştir.
Gazetemiz muhabirlerinden Tarihçi-Yazar Serhat Doğan okurlarımız için o dönemi kaleme aldı.
Demokrat Parti’nin Kuruluş Gerekçesi
12 Haziran 1945’ de, ilk büyük hareket başladı ve meşhur dörtlü takrir verildi. Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes tarafından verilen Dörtlü Takrir‘ de hükümet ve parti ağır bir surette eleştiriliyor; Demokrasi, Devlet ve halk için bazı kanunlar ve Parti Tüzüğü dâhil demokratik değişiklikler yapılması isteniyordu. Ayrıca, ülkenin ve insanlarımızın içinde bulunduğu duruma işaret edilerek; Siyasette ve bilumum sosyal hayatta yeni düzenlemelerin yapılması mecburiyeti açıkça ortaya konulmuştu. Böylece Halk Partisi içindeki mücadele bütünüyle ortaya çıkmıştı.
Bayar Etkili bir isimdi
Dörtlü takrire güç kazandıran imza, elbette ki Atatürk’ün son Başvekili Celâl Bayar’ın imzasıdır. Celâl Bayar’ın mesleği siyasettir. Bursa’da birkaç yıl banka memurluğu yaptıktan sonra “İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne” girmiş ve bundan sonra sürekli olarak politikacılıkta kalmıştır. Çizdiği politika yolu gerçekten çok ilkeli, istikrarlı ve başarılıdır. Atatürk’ün çizgisi ile bütünüyle örtüşür. Bu yönüyle, siyasette “gelenek” olarak adlandırılan yolun ilk yolcuları, öncü ve önderleri Atatürk ve Bayar ‘dır. Bayar, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşında ki yenilgisinde yönetici sıfatıyla sorumlu olmak, hem de İzmir’e çıkan Yunan ordusu karşısında silahlı mukavemete girip Kurtuluş Savaşı’ na ilk başlayan ve bunu sonuna kadar sürdürebilen ittihatçı olmak yalnız Bayar’ın muvaffak olabildiği bir politika ustalığıdır. Bu politika ustalığını, Atatürk’ün güvenini sağlayan birkaç ittihatçıdan biri ve geleneğin ikinci halkası olmakla ispat ettiği gibi, Demokrat Partiyi kurarken, Atatürk’ün en yakın arkadaşları olan Tevfik Rüştü Aras, Kılıç Ali, Recep Zühtü, Fuat Bulca gibi isimleri, Demokrat Parti’ye (talepte bulundukları halde) almamakla da ortaya koymuştur. Oysa bu kimseler, uzun süre Celâl Bayar’ı İsmet Paşa karşısında bir parti kurmaya zorlamışlardı. Fakat Bayar, her birine özel muhabbeti olduğu halde, genç bir parti için sakıncalı olacaklarını bildiğinden, bunları Demokrat Parti’den uzak tuttu.
İnönü Bayar’ı Partiden Uzaklaştırdı
Bayar, Atatürk’ün ölümü sırasında elinde bulundurduğu devlet güçlerini İsmet İnönü’nün aleyhinde kullanabilirdi. Eğer, bunu yapmak isteseydi zaten vadesi gelmiş olan yeni seçime gidebilir, İsmet Paşa’ya oy vermeyecek bir Büyük Millet Meclisi hazırlayabilirdi. Hem de, o zamanki İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ve Kılıç Ali, onu bu yola teşvik ettikleri ve zorladıkları halde. Esasen, Atatürk, hasta yatağında bunu ima etmişti. Bayar, bu tahrik, ima ve tavsiyelere kapılmamış ve İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını normal yollardan sağlamıştır. Öyle olmasına rağmen, İnönü’nün kısa bir süre sonra kendisini Başvekillikten uzaklaştırması, Atatürk’ün programını askıya alması, Başvekilliği sırasında yapılan işler hakkında araştırma ve soruşturma komisyonu kurması, oğlu Refii Bayar’ı intihara sürükleyen esassız suçlamalara girişmesi, öteki oğlu Turgut Bayar’a adi ihbarları mesnet tutarak çileli günler yaşatması, elbette baba olarak Celâl Bayar’ın içinde devasız yaralar açmıştır. Bayar’ın bütün bunlara rağmen İsmet İnönü’ye kırgın olmadığını söylemek elbette mümkün değildir. Ama O, vicdanının sesini dinlemiş, vatan, millet ve devlet sorumluluğu, milli birlik-beraberlik ve bütünlük inancı, ulusal istikrar ve bunu mündemiç geleneğin yolundan; İsmet İnönü’nün 1938’den bu yana kendisine karşı izlediği haksız ve hasmane politikalara rağmen asla ayrılmamış ve sapmamıştır.
Dörtlü Takrir ’in İçeriği Neydi?
Bu önerge, özgürlükleri kısıtlayan rejimi daha fazla sürdürmenin doğru olmayacağı, anayasal hak ve özgürlüklerin tanınması gerektiği üzerinde durmuş ve en nihayetinde “memlekette demokratik usullerin daha geniş şekilde tatbikine geçilmesi” amacını taşımıştır.
Milli Şef’in otoritesi sarsılıyordu
Dörtlü takrirden sonra olaylar süratle gelişti. CHP şok geçiriyor, şaşkınlık içinde bocalıyor ve bunalımdan çıkış yolları arıyordu. Ancak, muhalefeti tasfiye etmeye kararlıydı. Milli Şef’ in saltanatı sarsılmaya başlamıştı. Derhal harekete geçtiler. 21 Eylül 1945 de Adnan Menderes ve Fuat Köprülü partiden ihraç edildi. 28 Eylül’de Celal Bayar Önce Mebusluktan sonra da Partiden istifaya zorlandı ve istifa ettirildi. 27 Kasım da Refik Koraltan Partiden ihraç edildi.
Böylece kadro tamamlanmış ve sıra yeni hareketi başlatmaya gelmişti. Memlekette büyük bir heyecan, CHP’ de ise korku, endişe, yıkım ve hezeyan vardı. İsmet İNÖNÜ panik içindeydi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bir taraftan için için istediği çok partili siyasi hayata geçişin açık sinyallerini görerek seviniyor, diğer taraftan oluşan ve gelişen hareketin kontrolünden çıkabileceği endişesi ile sinir krizleri geçiriyordu. Ancak, artık olaylar çığırından çıkmış ve önüne geçilmez bir hal almıştı. Ne olacaksa olacaktı. Aralık 1945’ den itibaren siyaset iyice hareketlendi.
Demokrat Parti’nin Temelleri
07 OCAK 1946’da “DEMOKRAT PARTİ” resmen kurulmuştu. Kurucular, İzmir Mebusu Celâl Bayar (Genel Başkan), İçel Mebusu Refik Koraltan, Aydın Mebusu Adnan Menderes ve Kars Mebusu Prof. Fuat Köprülü.
Demokrat Parti’nin kuruluşu halk arasında büyük bir sevinç, coşku ve heyecan yaratmıştı. Daha kurulduğu ve ilan edildiği gün Teşkilat için yoğun talepler başlamış, bu durum tüm Türkiye’de büyük bir heyecan uyandırmıştı. Bir yanda Halk Partisi korku ve hasetten kıvranırken, diğer tarafta büyük bir halk hareketi ortaya çıkmış ve Türk insanı Demokrat Parti’yi yürekten kucaklamıştı bile...
Ancak, göz ardı edilen çok önemli bir gerçek vardı. O’da CHP’nin tutumuydu. Zira CHP’nin çok partili hayatı kolaylıkla kabul etmesi, günün birinde iktidardan da ayrılmayı göze almış olduğu anlamına gelmiyordu. CHP, yeni başlayan dönemde de “hem demokrasi ve hem de kesintisiz iktidar” peşinde idi. İnönü, kendince bu formülü yürütebileceğini düşünüyor ve DP muhalefetine sadece ve yalnızca “murakabe ve eleştiri” görevini vermeyi düşünüyordu. İşte, halk partisi iktidarı muhalefete yıllarca hep bu gözle bakacaktı.
Gerçekten, Demokrat Partinin daha kuruluşu aşamasında CHP iktidarının ona vermek istediği yön, yol, rol ve doğrultuyu, Genel İdare Kurulu Üyesi ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes bir parti toplantısında şu sözlerle açıklamıştır:
“Bize gidilecek yol olarak telkin edilmek istenen şeyler şunlardır:
1- Şark vilâyetlerinde ve hudut vilâyetlerinde asla teşkilât kurmamak, köylere kesinlikle uzanmamak ve hatta şimdilik fikir cereyanlarına müsait diye kabul edilen birkaç vilâyetten başka yerlerde teşkilât yapmamak,
2- Teker, teker – seçe, seçe mahdut sayıda aza (üye) kaydetmekle iktifa etmek,
3- Halk Partisine karşı hiç olmazsa 40-50 sene daha iktidara gelme iddiasında bulunmamak.”
Görülüyor ki arkadaşlar, bizden istenilen ve beklenilen; Demokratik manzarayı tamamlayan bir “süs olarak” kalmak. Geniş veya dar, fakat Halk Partisince çizilecek bir yol haritası ve faaliyet hududu içinde bulunmak şartı ile Mecliste verilecek sandalyeleri işgal etmekle iktifa etmek. (17 Temmuz 1946 – Aydın mitingi ) Fakat bu niyet vatandaş tarafından çok ta önemsenmiş değildi. Nitekim peş peşe gelen seçimler ve Demokrat Parti’nin iktidara gelişi bu durumu açık ve net göstermektedir.
Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim