Kemikleriniz Erimesin!
Gümüşhane Devlet Hastanesi’nde görevli Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Buminhan Seferoğlu, Osteoporozun (OP) kemik yapısı ve kütlesinin zayıflaması nedeniyle ortaya çıktığını, osteoporozdan korunmak için dengeli bir hayat sürdürülmesi gerektiğini söyledi.
Osteoporozun güçlü bir genetik bileşeni olan sistemik bir iskelet hastalığı olduğunu belirten, Seferoğlu,“ “Osteoporoz azalmış kemik kütlesi, bozulmuş kemik kalitesi ve kırıklara eğilim ile karakterizedir. Osteoporoz en sık görülen metabolik kemik hastalığıdır. Osteoporozun bugün dünyada 200 milyondan fazla kişiyi etkilediği, her 3 saniyede bir osteoporotik kırığın olduğu tahmin edilmektedir” dedi.
Ülkemiz Giderek Yaşlanıyor
Seferoğlu, Osteoporozun 65 ile 74 yaş grubu arasında en fazla görüldüğünü hatırlatarak, “ Türkiye Osteoporoz Derneği’nin verilerine göre 50-64 yaş grubunda osteoporoz görülme oranı yüzde 17,1 iken, 65 yaş üzeri nüfusta yüzde 33,7 idi. Türkiye de toplumun yüzde 65’i 35 yaşın altındadır. Ancak Türkiye de osteoporoz ve düşük kemik dansitesi oldukça yaygındır ve 2050 yılına kadar nüfusla orantılı şekilde artacağı ve büyük boyutlara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye halen Avrupa’daki düşük kalça kırık oranı olan ülkelerden biri olmakla birlikte, yapılan bir çalışmaya göre kalça kırıklarının insidansı 20 yıl önce belgelenen oranlardan çok daha yüksek gibi görünmektedir. Türkiye de giderek yaşlanan ve gelişmekte olan bir ülkedir. Osteoporoz ise büyük bir sağlık problemidir” diye belirtti.
Genetik Faktörler Rol Oynuyor
50 yaş üzerindeki osteoporotik kadınların yüzde 50”sinin, erkeklerin ise yüzde 25 inin kalan yaşamları boyunca osteoporozla ilgili kırık yaşama ihtimallerinin bulunduğunu vurgulayan Seferoğlu,“ Kemik mineral yoğunluğu üzerine genetik faktörler yüzde 50-80 oranında etki etmektedir. Erkeklerde sekonder osteoporuzun daha yüksek prevalansı vardır. Postmenopozal kadınların yüzde 20-30’ında, erkeklerin yüzde 50 sinde OP’un sekonder bir sebebi olduğu tahmin edilmektedir. OP, sık görülmesi, kırık riskini artırması, kırık ile ilişkili hastalıklara neden olabilmesi ve hastalığın ekonomik boyutları nedeniyle önemli bir toplum sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sekonder OP için pek çok olası neden olmakla birlikte, en sık görülen nedenler arasında bazı genetik hastalıklar, endokrin problemler, emilim bozuklukları, kan hastalıkları ve romatizmal hastalıklar sayılabilir, yine bazı ilaçların kullanımı sekonder OP’nin iyi bilinen nedenleri arasındadır” diye konuştu.
Hayatı Olumsuz Etkiliyor
Seferoğlu, Osteoporotik kırıkların ağrı, sakatlık ve yaşam kalitesinde azalmaya yol açtıklarını dile getirerek, “Kırıklar önlenemedikleri takdirde hastanın özgüvenini, günlük yaşam aktivitelerini yapabilme kapasitesini olumsuz etkiler, yıkıcı fiziksel, sosyal ve ekonomik sorunlar ortaya çıkar. 2008 yılında Türkiye’de yapılan bir çalışmada kırsal kesimde yaşayan 40 yaş ve üzerindeki kadınlarda osteoporoz konusunda farkındalığın düşük olduğu gösterilmiştir” ifadelerine yer verdi.
Kimler risk altında?
Seferoğlu, Osteoporoz hastalığında risk haritasının oldukça geniş olduğunu vurgulayarak, risk guruplarını şu şekilde sıraladı;
“65 yaş üzeri olanlar. Sarışın solgun derili olanlar. Omurga kırığı olanlar. Ailede osteoporoz ve kırık hikayesi olanlar. 45 yaşından önce menopoza girenler. Ergenliğe geç girenler. Hiç doğum yapmamış olan kadınlar. Romatizmal hastalığı olanlar. Uzun süre kortizon, epilepsi ilacı, kan sulandırıcı kullananlar. Diyetle yetersiz kalsiyum ve D vitamini alanlar. Güneş ışığına az maruz kalanlar. Proteinden zengin beslenenler. Aşırı tuz kullananlar. Sigara içenler. Fazla alkol kullananlar. Fazla kafein (kahve) tüketenler. 57 kg’dan daha düşük kilolular. Kilo kaybı olanlar. Hareketsiz yaşam sürdürenler. Egzersiz yapmayanlar. Romatizmal hastalığı olanlar. Bazı kan hastalıkları, genetik ve hormonal hastalıkları olanlar. Tiroid bezi hızlı çalışanlar. Şeker hastalığı olanlar. Barsak emilim bozukluğu olanlar, mide ameliyatı geçirenler. Böbrek yetmezliği olanlar. Kanserli hastalar. Uzun süre yatak istirahati yapanlar ve yatalak hastalar.”
Kalça Çıkığınız Varsa...
Osteoporozun çeşitli klinik verilerinin bulunduğunu belirten Seferoğlu, “Kırıklar. Sırt ve bel ağrıları, kamburluk, nefes darlığı, egzersiz kapasitesinde azalma, akciğer problemleri, kabızlık ve gaz gibi bağırsak problemleri, psikolojik problemler, sosyal ilişkilerde bozukluk, ölüm korkusu, uyku bozukluğu, iştahsızlık, yorgunluk gibi klinik belirtiler bulunmaktadır. Kalça kırıkları ölüm, sakatlık ve hastane veya kurumsal bakım kullanımı anlamında osteoporozun en ciddi sonucudur. Kalça kırığı olan hastaların %20-25’i ilk yıl içinde ölmektedir. Kalça kırığı olan kadınlar, olmayanlara göre 2,4 kat daha fazla ölmektedir. Kalça kırığından sonra 12 ay süreyle tıbbi bakım ve hastane maliyetleri, kırığı olmayan hasatlarınkinden yaklaşık 3 kat daha fazla olduğu bulunmuştur” dedi.
Tanı
Seferoğlu Osteoporozun tespit edilmesinde KMY ölçümünün kullanıldığını bildirerek, “Osteoporozun tanımlanmasında ve değerlendirilmesinde KMY ölçümü altın standart kabul edilmektedir ve klinik pratikte en yaygın kullanılan tekniktir. 50 yaş üstü ve osteoporoz risk faktörlerinden en az biri mevcut olan kadın veya erkeğe mutlaka kemik mineral yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Ayrıca 65 yaş sonrası tüm kadınlarda ve 70 yaş sonrası tüm erkeklere kemik mineral ölçümü yapılmalıdır” cümlelerini kullandı.
Tedavi
Seferoğlu Osteoporoz’un tedavi sürecini şu şekilde aktardı; “Kemik yıkımını engelleyen ilaçlar, kemik yapımını sağlayan ilaçlar, farklı etki gösterenler. Günlük kalsiyum gereksiniminin diyetle alınması idealdir. Ayrıca diyetin içerdiği kalsiyum miktarına bakarak kalsiyum prepartları da kullanılabilir. Diyetle alınan kalsiyum, oksalat abzorbsiyonunu azalttığı için böbrek taşı riskini azaltırken, dışardan alınan kalsiyum preparatları böbrek taşı riskini arttırmaktadır. Yapılan çalışmalarda günlük total 1500 mg/gün kalsiyum alımının böbrek taşı riskini arttırmadığı belirtilmiştir. D vitamini, egzersiz, bitkisel tedaviler.”
Korunma
Osteoporozdan korunmak için 50 yaş üzeri kadın ve erkeklerin 1200 miligram kalsiyuma ihtiyaç duyduklarını kaydeden, Seferoğlu “ Kalsiyumdan zengin besinlerin başında biyoyararlığı en fazla olan süt ve süt ürünleri gelmektedir. Diyet ile alınan kalsiyum ve d vitamini ile olan araştırmalara bakıldığında sütte kalsiyum, fosfor, protein ve bir miktar d vitamini ile olan araştırmalara bakıldığında bir bardak sütte 300 mg kalsiyum olduğu görülmüştür. Yoğurt her yaş için iyi bir seçenektir. Fındık iyi bir kalsiyum kaynağı olmasına rağmen yağ oranı ve kalorisi yüksektir. Sebzeler, özellikle yeşil lifli olanlar düşük kalorili orta derecede kalsiyum kaynağıdır. Yeterli düzeyde D vitamini alma; normal diyetle günde ancak 100-150 İÜ D vitamini alınmaktadır. Çünkü D vitaminin besin kaynakları sınırlıdır. Bunlar süt ve süt ürünleri yağlı balıklar karaciğer yumurta sarısı et balık tereyağı olarak sayılabilir. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite, düşme riskinin azaltılması; egzersiz ile kas kuvveti, denge ve koordinasyonun geliştirilmesi önemlidir. Görme muayenesi yapılmalı ve yetersiz aydınlatma kaygan zeminler ev içi takılmaya müsait kablolar gibi çevresel risk faktörleri ortadan kaldırılmalıdır. Yardımcı cihazların kullanımı. Yeterli düzeyde magnezyum, bakır, çinko, demir, florid, vitamin K ve C alma: Özellikle magnezyum vücuttaki kalsiyum dengesi ve kemikte tutulması için önemlidir. Günlük 500 mg alımı önerilmektedir. Sigara içmekten kaçınma. Alkol kullanmaktan kaçınma. Aşırı miktarda kahve tüketiminden kaçınma. Normal kilonun korunması. Uzun süreli kortizon tedavisinden kaçınma yöntemleri uygulanmalıdır” şeklinde konuştu.
İbrahim Özdemir-Figen Tok
Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim