HAFTANIN RÖPORTAJI
Bu haftanın röportajını Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Nazır ile yaptık.
Röportaj: Alime Çelik
Soru: Hocam, Bayram Nazır kimdir, sizin ağzınızdan öğrenebilir miyiz?
Cevap: 1967 yılında Gümüşhane’de doğmuşum. İlkokulu Yukarı Çayırardı köyünde, orta ve lise tahsilini Gümüşhane İmam Hatip Lisesi’nde tamamladım. 1987 tarihinde Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü kazandım ve 1991 yılında bu bölümden mezun oldum. 1993’te “Osmanlı-Rus Savaşlarında Acaralılar 1774-1829” adlı yüksek lisans tezini bitirdim.1993 yılında Yüzüncüyıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yakınçağ Anabilim Dalında doktoraya başladım. 1999’da “Osmanlıya Sığınanlar, Macar ve Polonyalı Mülteciler” adlı doktora tezini tamamladım.
2003 yılında Dumlupınar Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yrd. Doç. Dr. olarak göreve başladım. 2004-2005 öğretim yılında Afganistan Kabil Devlet Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünde 10 ay süre ile Türk kültürü ve Türk tarihiyle ilgili dersler verdim. 2011 yılında doçent oldum ve şimdi Gümüşhane Üniversitesi’nde çalışmaktayım. 2008 yılından beri Gümüşhane Üniversitesi’nde çalışmaktayım.
Soru: Çalışmalarınızı genellikle hangi alan üzerinde yoğunlaştırdınız?
Cevap: Genellikle son dönem Osmanlı tarihi üzerine çalışıyorum. Osmanlı-Avrupa ilişkileri üzerine yoğunlaşmış bulunuyorum. Avrupa’dan Osmanlı Devleti’ne 19. Yüzyılda sığınan Macar, Polonyalı ve İtalyan mülteciler üzerine doktora yaptım. Aynı zamanda İstanbul esnafı üzerine çalışmalarım bulunmaktadır.
Soru:Çalışmalarınızın kaynaklarını nereden temin ediyorsunuz?
Cevap: Tabi ki Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Her yaz tatilinde Osmanlı Arşivi’ne’ giderim. Osmanlı Arşivi dipsiz bir kuyu gibidir. Altı asırlık Osmanlı tarihiyle ilgili milyonlarca belge burada araştırmacıları bekliyor. Sadece Osmanlı tarihi değil aynı zamanda başka ulusların tarihini de aydınlatacak sayısız belgeleri burada bulabilirsiniz.
Soru: Arşive ilgi var mı hocam? Araştırmacılar yoğun olarak Osmanlı Arşivi’ni kullanabiliyor mu?
Cevap: Özellikle 1990’lı yıllardan sonra Osmanlı tarihine ilgi artmış bulunuyor. Yüzlerce yerli ve yabancı araştırıcı Osmanlı tarihi üzerine araştırma yapıyor. Artık devlet olarak Osmanlı ile barıştık. Eskiden belgesiz ve mesnetsiz bir çok iddialar gündeme getiriliyordu. Şimdi Osmanlı Arşivi fonlarının bütün araştırmacılara açılmasıyla artık bu durum değişti.
Soru: Osmanlı Arşivi belgelerine ulaşmada bir engel var mı?
Cevap: Kesinlikle hayır. İsteyen istediği belgeye rahatlıkla erişebilir. Araştırmacılar için hiçbir kısıtlama söz konusu değil.
Soru: Doktora tezinizin 19. Yüzyılda Osmanlıya sığınan Macar ve Polonyalı mülteciler üzerine olduğunuz söylediniz. Osmanlı Devleti’nin mültecilere bakışı hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Şunu söyleyebilirim Osmanlı Devleti, dünyanın pek çok yerinde katı yönetimlerin sergilendiği bir dönemde bu katı yönetimlerin baskı ve zulmünden kaçıp kendisine sığınan topluluklara kucak açmış ve onlara üstün tolerans örnekleri göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin bu hoş görü uygulaması dünyada eşine az rastlanır örneklerdendir. Tarihin bir döneminde Yahudileri, bir döneminde Macarları, başka bir döneminde İsveç Kralı’nı konuk eden Osmanlı Devleti olmuştur. Yine Fransa’dan Polonya’dan kaçıp gelenler hep kendilerine sığınacak liman olarak Osmanlı’yı görmüşlerdir. Osmanlı Devleti her dönemde mağdur ve perişan olan bu insanlara kucak açmış ve onların yaşamlarını en iyi şekilde sürdürmeleri için olağan üstü gayret göstermiştir. Zaten misafirperverlik, Türk milletinin asli karakteridir.
1848-1849 Macar İhtilali’nin Rus ve Avusturya orduları tarafından bastırılması üzerine, çaresizlik içerisinde kalan Macar ve Polonyalı vatanseverler Ağustos 1849’da Osmanlı Devleti’ne iltica ettiler. Sultan Abdülmecid, Rusya ve Avusturya’nın mültecilerin kendilerine iade edilmeleri için, Bâbıâli üzerinde yoğun baskı kurdukları dönemde şu deklarasyonu yayınladı: “Tacımı veririm, tahtımı veririm fakat, devletime sığınanları asla geri vermem.” Bu deklarasyon, mültecilerin Sultan’a büyük sevgi duymalarını sağladığı gibi, Avrupa’da da geniş yankı uyandırmıştı.
Soru: Gündemde Türkiye ve Rusya arasında kriz var. Türk Rus ilişkilerinin tarihi seyri hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Sizlerin de malumu olduğu üzere Çar I. Petro Rusya’yı büyük devlet yapmak istiyordu. Bu emelini gerçekleştirmek için Akdeniz’e yani sıcak denizlere açılması zorunlu idi. Rusya için sıcak denize giden yollarda Osmanlı ülkesinden geçiyordu. Bu nedenle Rusya özellikle 18.yüzyıldan sonra Osmanlı Devletiyle sürekli mücadele etmiştir. 1711 Purut Savaşı’ndan başlayarak I. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere Osmanlı Devletiyle Rusya arasında 9 büyük savaş olmuştur. Fakat şurası önemli:
Şimdi olduğu gibi önceki asırlarda da iki ülke arasında yoğun ticari ilişkiler söz konusu idi. Osmanlı Devletiyle Rusya arasında yaşanan savaşlarda iki ülke arasındaki ticaretin sekteye uğramaması için dikkat edildiğini belgelerden öğreniyoruz. Örneğin elimizde bulunan ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden aldığımız bir belgeye göre 1849 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesine rağmen Osmanlı Hükümeti, ilişkilerin kesilmesinden dolayı hem Osmanlı hem de Rusya vatandaşlarının zarara uğramamaları için vilâyet ve sancaklara gizli bir talimat gönderdi. Osmanlı hükümetinin Rusya ile yoğun ticari ilişkilerin yaşandığı 25 vilayet valiliklerine gönderdiği talimatta diplomatik ilişkilerin kesilmesine rağmen, ticari faaliyetlerin önceki gibi devam edeceği ifade ediliyordu. Gerçekten de Rusya’nın Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkilerini kesmesi politik saha ile sınırlı kalmıştı. Nitekim, valiliklerden İstanbul’a gelen yazılarda kendilerine verilen emir doğrultusunda diplomatik ilişkilerin kesilmesinin ticari münasebetlere yansıtılmadığını ifade ettiklerini görmekteyiz.
Soru: Bugüne geldiğimizde hocam ?
Cevap: Şunu söyleyebilirim 1917 yılında Rusya’da Çarlık Rejimi yıkılmış ve Rusya I. Dünya Savaşı’ndan çekilmişti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti arasında başlangıçta iyi ilişkiler tesis edilmişti. 1950’li yıllarda soğuk savaş döneminde Stalin’in Boğazlar üzerinde hak iddia etmesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerde büyük kırılmalar yaşandı. Stalin’in ölümünde sonra yerine geçen Kruşçev her ne kadar Stalin dönemi politikalarının uygulanmayacağını ilan etmişse de Türkiye, Sovyetler Birliği’nin bu politikalarına hep ihtiyatlı yaklaşmış ve Soğuk Savaş süresi boyunca ikili ilişkilerdeki işbirliği yaklaşımı oldukça sınırlı kalmıştır. 1991 yılından sonra Rus dış politikası ve mali stratejilerini birinci derecede enerji şekillendirmiştir. Çünkü Rusya’nın devasa enerji rezervleri ona böylesi bir imkanı cömertçe sağlıyordu.
Soru: Savaş uçağının düşürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Rus savaş uçakları tüm ikazlara rağmen Türk hava sahasını ihlal etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyib Erdoğan Rusya’ya gerekli uyarıları yapmış bu ihlallerin uluslararası hukuk kurallarına aykırı olduğunu bir çok kere hatırlatmışlardı. Fakat Rus savaş uçakları Esed’e destek maksadıyla Türk hava sahasını ihlale devam etmişlerdir. Türkiye de uluslararası angajman kuralları gereği Rus uçağını düşürmüştür. Bu olaydan sonra, yaklaşık çeyrek asırdır iki ülke arasında artan çok boyutlu ticaret hacmi ve enerji anlaşmalarıyla doruk noktasına ulaşan ilişkilerde büyük bir kırılmanın yaşandığı gözlenmektedir.
Soru: Bu kriz sonunda Rusya Türkiye’ye verdiği gazı keser mi?
Cevap: Rusya’nın gazı keseceği kanaatini taşmıyorum. Fakat Türkiye bu krizi fırsata dönüştürmelidir. Türkiye bu krizden gerekli çıkarımları yapıp enerjide tek devlete bağımlı olmak yerine bir çok ülke ile işbirliği yapmalıdır. Bu bağlamda Azerbaycan, Türkmenistan, Katar ve diğer ülkelerle doğalgaz anlaşmaları yapmalıdır. Zaten bu konuda da gerekli adımların atıldığını müşahede etmekteyiz.
Soru: Biraz da diğer çalışmalarınızdan söz edelim. İstanbul esnafı üzerine yaptığınız çalışmada işini hakkıyla yapmayan esnafa değişik cezaların verildiğinden bahsediyorsunuz. Bu konu hakkında bizlere neler söylersiniz?
Cevap: Osmanlı esnafı, işlediği suçlardan dolayı, çeşitli müeyyidelere tabi tutulduğunu görmekteyiz. Örneğin. Belirlenen nizama uymayan esnafa önce uyarı cezası verilir, hileli mal üreten esnaf çarşı ve pazarda teşhir edilir, ihtiyaç fazlası iş yeri açanların dükkanları, çevreye ve halka zarar veren iş yerleri kapatılırdı. Yine kaçakçılık yapan esnafın malına el konur, belirlenen fiyata uymayan esnafa dayak vurulurdu. Esnafın kulağından duvara çivilenerek cezalandırılması, çok sık karşılaşılan bir ceza yöntemi değildi. Ancak yine de nizama aykırı iş yapan fırıncıların kulaklarından duvara mıhlandıkları olmuştur. Kulağından duvara çivileme cezası, fırıncılara has bir ceza ola¬rak değerlendirilebilir. Bu da toplumun temel beslenme aracı duru¬mundaki ekmekte meydana gelebilecek istismarların, ciddi sonuçlar doğurabileceği endişesinden kaynaklanmaktaydı. Bu ceza, aynı za¬manda devletin beslenme meselesine verdiği önemin de bir gösterge¬siydi.
Soru: Hocam tarihte sizi en çok etkileyen tarihi karakter kimdir?
Cevap: Fatih Sultan Mehmet, Enver Paşa, Ahmet Cevdet Paşa
Soru: Tarihi diziler hakkında ne düşünüyorsunuz, sanki tarihe ilgiyi artırdı bu diziler, diziler tarihi ne derece doğru yansıtıyor?
Cevap: Tarihi dizilerin kesinlikle faydalı olduğu kanaatini taşıyorum. Fakat televizyon kanallarında oynayan her dizi için olumlu görüş belirtemeyiz maalesef. Örneğin Osmanlı’daki harem hayatı hakkında kaynaklarda çok fazla bilgi olmamasına rağmen bazı dizilerin tamamen harem odaklı olmasını kesinlikle doğru bulmuyorum. Bununla birlikte bazı kısımları kurguda olsa Diriliş gibi tarihi olayların akışına uygun olan dizilerin faydalı olacağını düşünüyorum Çünkü bir çok tarihi karakter hakkında halkımız yeni yeni bilgi sahibi oluyor. Örneğin Osmanlı Devleti’nin kurucu Osman Gazi’nin babasının adının Ertuğrul dedesinin adının ise Süleyman Şah olduğu bir çok kişi yeni yeni bilgi sahibi oluyor.
Soru: Teknolojinin bu kadar gelişmiş olması ve tarihçi akademisyenlerin bilgi ve belgeye bu kadar hızlı ulaşıyor olması tarihi çalışmaları nasıl etkiliyor.
Cevap: Kesenlikle olumlu etkilediğini söyleyebilirim. Örneğin 1990’lı yıllarda Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bir belgeye oluşmakla şu anda ulaşmak arasında çok büyük far vardır. 20 yıl önce Osmanlı Arşivi’nde bir ayda yapılan çalışmaları şimdi bir haftada yapabiliyoruz. Belgeye bu kadar hızlı erişim akademisyenler için çok büyük bir kolaylıktır.
Alime Çelik: Hocam, zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Bayram Nazır: Ben de teşekkür ederim.
Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim