• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Gümüşhane : 15 °C
  • Trabzon : 21 °C

GÖRMEKTEN UTANACAĞIMIZ ŞEYLER

01.10.2015 09:15
SELAMİ ÖKTEM / YAZAR

SELAMİ ÖKTEM / YAZAR

Teknolojinin özellikle 1990 ve sonrasındaki hızı alışkanlığımızın dışında bir güce sahipti. O yıllar küçük disketlerle bilgisayarları çalıştırırdık oysa şimdi piyasadaki en ucuz akıllı telefonun bile çekeceği fotoğrafın sanal boyutu o dönemlerde program bile yüklediğimiz bu disketlere sığmayacak kadar fazla. Cep telefonları sayesinde sokaktayken dahi başkalarının seslerini duyabiliyor ve en uzağımızdakinden haberdar olup istediğimiz anda onu yakınımızda hissedebiliyoruz. Düşünsenize sokaktasınız işten eve dönüyorsunuz aklınıza bir soru takılıyor; "Acaba evde bir şeye ihtiyaç var mı?" Herhangi bir telefon kulübesine gitmeden, cep telefonunuzu çıkarıp evi arayarak öğrenebileceksiniz. Şu an çok normal gelen bu durum yıllar öncesinde bir hayaldi. Bir cep telefonumun en fazla 1 dakikalık ses kaydı yaptığını ve sonrasında 5 dakikalık ses kaydı yapan yeni telefonumu elime aldığımdaki heyecanımı ve şaşkınlığımı halen hatırlıyorum. Sonrasında zil sesleri önce polifonik oldu ki bu çok büyük bir özellikti bizim için. Zamanla notaları seçerek kendi şarkımızı yapmaya başladık. Yaşanan tüm bu gelişmeleri çözünürlüğü çok kötü de olsa kameralı telefonlarımız takip etti, antenlerden kurtulduk, boyutları önce küçüldü şimdilerde tekrar büyüyor vs.

 

Bilgisayarlara gelecek olursak. Windows işletim sisteminin sahneye çıkması ile sağlığına kavuşan felçli bir hasta gibi birden ayağa kalkıp koşmaya başladık. Sahibini dünyanın en zengin adamı yapan bu ürün yine de kendini geliştirmekten alıkoymadı ve yıldan yıla değişik özelliklere sahip yeni sürümlerini bilgisayarlarımıza yükledik. Bilgisayarlardan çok etkilenen bir kişi olmama rağmen beni hayatım boyunca en çok etkileyen şey ise internet oldu. Her gün yeni bir internet kafenin şehrimize kazandırılmaya başlandığı o günleri özellikle benim yaşımdakiler iyi hatırlar. İnternetle ilk karşılaşmam bu internet kafeler aracılığıyla oldu. Amerika'ya ait bir haber sitesine girmiş İngilizce'den kendimce çeviri yapmaya ve bu haberleri okumaya çalışıyordum. Büyük bir heyecan duyuyordum; çünkü çok uzakta bir yerden anlık olarak haber alabiliyordum. E ne demiş Francis Bacon: "Bilgi güçtür."

 

Bilgi her ne kadar güç olsa da bazen insana acı verebiliyor. Çünkü insanoğlu kötü şeyleri bilmek istemiyor, hatta bilse bile çabuk unutuyor. Geçmişi hatırlarken kötü anıları değil de hep iyi anıları hatırlamamız bundan. Bu küçük ve şirin şehrimize olan bağım ne kadar kuvvetli olsa da içimde hep dışarıdaki hayatı izleme isteği olmuştur. İşte bu sebeple çoğu zaman film izlemek yerine belgesel izlemeyi, yeni yerleri uzmanından dinlemeyi severim. İzlediğim bu belgesellerden bir tanesinden bahsedeceğim size. Adı: Toprağın Tuzu.

 

Sebastiao Salgado ünlü bir fotoğrafçı. Kayda aldığı fotoğraflarla görmekten utanacağımız şeyleri deyim yerindeyse gözümüze sokuyor. Belgesel Brezilya da Serra Palada denilen yerdeki altın madenine ait bir fotoğraf ile başlıyor. Buraya ilk geldiğinde tüylerinin diken diken olduğunu söylüyor sanatçı. Doğrusu fotoğrafa baktığımda benim de yaşadığım duygu buydu. Bir çukurun içinde tam 50 bin kişi var ve tıpkı arılar gibi çalışıyorlar. Yukarıdan aşağıya halatlarla asılmış merdivenlere çıkıp iniyorlar. Hiç de sağlam gibi görünmeyen bu halatlardan düşüp hayatınızı kaybetmeniz ya da sırtınızdaki çuvalın bir an olsun kayıp aşağıda birisini yaralaması kimin umurunda? Genci, yaşlısı, hastası hepsi bir umudun peşinde günden güne vücutlarını çürütüyorlar. Vücutları ile birlikte birbirine bağırarak, yanındakinin sırasını çalarak, her türlü acımasızlıkla karşılaşıp her türlü acımasızlığı yaparak insanlıklarını da nasırlaştırıyorlar. Aşağısı da çok kalabalık. Hemen aklıma o an orada 50 bin kişinin çıkardığı ses geliyor. Uğultu, belki de bir vızıltı ama kesinlikle rahatsız edici bir gürültü olmalı bu. 50 bin kişiyi birden buraya yönlendiren şey ne olabilir sizce? Cevap: Altın. Uzak bir ırmağın kıyısında çocuğunu yıkayan bir yerlinin bulduğu 6 gramlık altın parçası bölgeyi cehenneme çeviren denetimsiz bir altın madeni meydana getirmiştir. Beş yıl içerisinde on binlerce insan, çok büyük altın yataklarının bulunduğu bu bölgeye akın etmiştir. İnsanlar omuzlarında 25-45 kiloluk çuvallarla günde 50-60 sefer bu merdivenleri tırmanıp durmaktadırlar. Sırtınızdaki çuval da altın olup olmaması ise tamamen şansınıza kalmış. Eğer bir gün bir belgesel izleyecek kadar vaktiniz olursa görmekten utanabileceğiniz benzer hikâyelere sahip bu belgeseli izleyin derim. Belki bu belgeselden sonra bilgi ile güçlenip gelişen teknolojinin insanlığa acı yerine hayırlı kazançlar getirmesi için kullanılmasının önemine varmak mümkün olur.indir-001.jpg

Yapılan yorumlardan Gümüşhane Olay Gazetesi sorumlu tutulamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Gümüşhane Olay | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0456) 213 66 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim